Türkiye’de kaybolan Fiyat Algısı ve Hayat Pahalılığı
Türkiye’de son dönemde yaşanan yüksek enflasyon, hepimizi fiyatların hangi seviyede olması gerektiği konusunda kararsız bıraktı. Özellikle bazı işletmeler bu durumu fırsata çevirip, gereğinden fazla fiyat artışı yaparak hayat pahalılığını daha da körüklüyor. Bunun arkasındaki nedenlere baktığımızda birkaç temel faktör göze çarpıyor.
Öncelikle, arz ve talep dengesizliği büyük bir etken. Pandemi gibi global olaylar, üretim ve tedarik zincirlerinde aksamalara yol açtı ve bu da birçok malın ve hizmetin arzında azalmaya neden oldu. Türk Lirası’nın değer kaybı da ithal ürünlerin maliyetini artırdı ve bu da genel fiyat seviyelerini yukarı çekti. Ayrıca, yüksek enflasyon dönemlerinde işletmeler gelecekteki maliyet artışlarını öngörerek fiyatlarını daha fazla artırma eğiliminde oluyorlar. Bir de fırsatçılık var tabii; bazı işletmeler, piyasa koşullarını fırsat bilerek, gereğinden fazla fiyat artışı yapabiliyor.
Bu durumun etkileri oldukça geniş çaplı. Tüketicilerin satın alma gücü düşüyor; bir yandan gelirler sabit kalırken ( ya da çok daha az artarken), diğer yandan fiyatların sürekli artması, alım gücünü ciddi şekilde azaltıyor. Bu da tüketiciler ve işletmeler arasında güven kaybına neden oluyor. Sonuç olarak, ekonomik dengesizlikler ortaya çıkıyor ve uzun vadede ekonomik istikrarı olumsuz etkileniyor.
İşte bu sürekli artan fiyatlar ve pahalılaşan hayat da kontrolsüz fiyatlamayla birlikte toplum içerisindeki güveni de sarsıyor. Aynı işi yapan yan yana iki esnafın aynı malı ya da hizmeti bile çok farklı fiyatladığını görünce herkesin aklına denetim mekanizmasının çalışıp çalışmadığı geliyor. Ki çalıştığı yönünde iyimser bir görüşe sahip olanların oranı çok az.
Peki bu denetim işi her ülkede böyle mi?
Dünyada bu tür sorunlarla başa çıkmak için başarılı yöntemler uygulayan birkaç ülke var. Örneğin Almanya, fiyat kontrolünde oldukça etkili bir denetim mekanizmasına sahip. Almanya’da Federal Ticaret Ofisi (Bundeskartellamt), fiyatların adil bir şekilde belirlenmesini sağlıyor ve aşırı fiyat artışlarını denetliyor. Almanya’da ortalama kar marjı, rekabet koşullarına göre belirleniyor ve işletmelerin aşırı kar elde etmeleri engelleniyor. 2022’de, Bundeskartellamt’ın yaptığı bir denetim sonucu, aşırı fiyat artışı yapan birçok işletmeye ciddi para cezaları kesildi ve fiyat artışları realist sınırlar içinde baskılandı.
İsveç’te ise İsveç Rekabet Kurumu (Swedish Competition Authority), pazar denetiminde önemli bir rol oynuyor. Haksız fiyat artışlarına karşı ağır para cezaları ve lisans iptalleri gibi yaptırımlar uygulanıyor. 2021’de, İsveç’teki bazı büyük süpermarket zincirlerine yönelik yapılan denetimlerde, fiyat artışlarının gerekçesiz olduğu tespit edilerek ciddi yaptırımlar uygulandı.
Fransa’ya baktığımızda da farklı bir tablo görmüyoruz. Tüketici hakları oldukça güçlü bir şekilde korunuyor. Fransa Tüketici İşleri Genel Müdürlüğü (DGCCRF), fiyatların şeffaf olması ve tüketicilerin korunması için kapsamlı yasalar uyguluyor. 2023’te, DGCCRF tarafından yapılan denetimlerde, bazı restoranların aşırı fiyat artışları yaptığı tespit edilerek, bu işletmelere ciddi para cezaları kesildi.
Bu konuda en ses getirici güncel bir örnek ise Lüks tüketim denince ‘’İtalyan Kalitesi’’ imajıyla ülkesinin repütasyonuna büyük katkı sağlayan DIOR firmasına gerçekleştirilen savcılık baskını. Fason olarak 57 Dolara ürettiği çantayı 2780 dolara sattığı tespit edilen firma şu günlerde ağır bir incelemeden geçiyor ve aynı zamanda imaj kaybı yaşıyor. En önemlisi ise şirkete kayyum atandı. Elbette bu durum herkesi fiyatlama konusunda daha insaflı ve dikkatli olmaya iterken, halkın devletine olan güvenini de tazeliyor.
Elbette ülkemizde de denetimler ve cezai yaptırımlar var. Ancak. Cezaların boyutu, ceydırıcılığı, devam eden ilave kısıtlamaların olmayışı etkiyi kırıyor olacakki oynak ve dengesiz fiyatlamarı
Peki bu noktada Büyük Sorumluluk Kime Düşüyor?
Bu süreçte en büyük sorumluluk yine devlete düşüyor elbette. Devlet, fiyat kontrol mekanizmaları oluşturmalı, denetimleri sıkılaştırmalı ve haksız fiyat artışlarına karşı caydırıcı yaptırımlar uygulamalıdır. İşletmeler ise fiyat belirlemede adil ve şeffaf olmalı, tüketici güvenini sarsmamalıdır. Halk da fiyat artışlarına karşı duyarlı olmalı, gerektiğinde şikâyet mekanizmalarını kullanmalı ve bilinçli tüketici davranışları sergilemelidir.
Bazı ülkelerde, halkın bu tür sorunlara karşı organize olarak harekete geçtiği örnekler de mevcut. Örneğin Fransa’da, 2020’de bazı tüketici dernekleri ve sendikalar, haksız fiyat artışlarına karşı büyük protestolar düzenlediler. İtalya’da ise, 2019’da sosyal medya üzerinden organize olan vatandaşlar, belirli süpermarket zincirlerini boykot ederek, fiyat artışlarına karşı tepki gösterdiler. Sanki vatandaşlar olarak sokak röportajlarında dert yanmak dışında bizim de sistemli bir hareket içinde olmamızın zamanı gelmiş gibi.